20 Aralık 2013 Cuma

Ankara'da kışa bir türlü alışamamak...

Ankara'nın ayazları başladı evet, kar olmasa da özellikle sabah işe giderken bizim için  işkenceye dönüşen günler geldi çattı.
Kışın Asrın Bora'yla dışarı çıkmak da yoruyor insanı. Evden çıkmadan monttur, şapkadır, atkıdır bin bir zorlukla giydir, arabaya binince yani yaklaşık 2 dakika sonra da terlemesin diye çıkar, koşa koşa direksiyona geç arabayı ısıt. Gideceğimiz yere gelince bunları tekrar başa sar ;) 
Doktorumuz her gün kar da olsa kış da olsa mutlaka dışarı çıkartın dediği için Dedesi her öğlen gelip Bora' yı 10 dk. Da olsa parka götürüyor. O yüzden de Bora'nın dedesine olan ilgisi tartışılmaz. Zil her çaldığında 'dede, dede' diye kapıya koşuyor ;) 


Evet Asrın Bora artık koşuyor. Evde her yere koşturuyor, kumandalar en sevdiği oyuncagı... Muzik açtığımızda çılgın danslar yapiyo;) Bana her geçen gün sevgisi, bağlılığı artıyor. Hatta artık babasından bile bana gelmek istiyor. Bora doğduğundan beri hep özgür bir çocuk olduğunu hissettiriyordu. İlk günden beri bana aşırı bağlı bir bebek olmadı. Bu da zaman zaman beni üzüyordu itiraf ermek gerekirse. Annem de 'ilerde senin bacaklarına yapışacak beni bırakma diye o zaman da beni rahat bıraksın diyeceksin' diyordu ama ben oğlum bana bağlandıkça aksine daha mutlu oluyorum.    
Uykular, uykularrr... Hala düzene giremeyen o uykular. Evet hala çok sık ağlayarak uyanıyor benim kuzum, bazen saat başı olacak kadar sık... Bunlar da geçecek diye avutuyorum kendimi.


5 Kasım 2013 Salı

Asrın Bora 1 yaşında

Asrın Bora doğduğunda değil 1 yaşında olduğu 3 aylık olduğu günler bile bana çook uzak geliyordu. Zaman akıp geçti ve benim minik bebeğim artık bebeklikten çıkıp çocukluğa adım attı. 
Anne olduktan sonra bende inanılmaz bir duygusallaşma oldu, bunu oğlumun ilk dişleri çıktığında 'artık bir sayfa kapandı, acaba bu 6 ayın yeterince tadını çıkardım mı?' diye kendimi sorgularken bulduğumda bir kez daha anladım. Sanki zaman akıp geçiyor ve ben oğlumla geçirdiğim bu günlerin kıymetini tam olarak bilemeyerek ve tadını çıkartamayarak yaşıyorum, ondaki her geçen gün ortaya çıkan minik değişimlerin tam olarak farkında olamıyorum. İşte ebeveyn olmak sanırım ilk günden itibaren kendi yeterliliğini sorgulamayı da beraberinde getiriyor.

Bu kadar iç hesaplaşmadan sonra Asrın Bora'nın doğum gününe gelirsek. 23 Ekim hafta içine denk geldiği için esas kutlamamızı 27 ekim pazar gününe bıraktık. 23 Ekim'de ise evde babası, dedesi, dayısı ve Selma teyzesiyle ufak bir kutlama yaptık. 
Pazar günü için kutlama hazırlıkları tabiki çook öncesinden başladı. Renklere karar vermiştim fakat konsept konusunda kararsızdım, sonunda uçuk mavi-yeşil- sarı renklerin hakim oldugu marin temasında karar kıldım. Aslında Asrın Bora kış çocuğu olduğundan bu tema biraz garipmiş gibi görünse de suyu bu kadar seven bir çocuk için bu temadan uygunu yoktu bence.Havanın güneşli olacağını öğrendiğimiz için apartmanımızın altındaki Aşina restoranın bahçesinde barbekü partisi yapmaya karar verdik. Gelen misafirlerimize vermek üzere aşağıdaki minik sabunlardan yaptırdım. 

Bahçe süslemesinde pelur kağıdından ponponlar hazırlayıp ağaçların dallarına astık. Yaklaşık 30 kişi icin uzun dikdörtgen masa hazırlattik ve tabakların yanına sarı ve mavi kartonlardan yaptığımız minik kayıklarımızı koyduk. Bahçedeki iki ağacın arasına 'iyi ki doğdun Asrın Bora' yazan bannerımızı asıp altına da ikramlıklarımız için bir masa yerleştirdik. Bu masaya bir gece önce yapıp cam damacanada sunduğumuz naneli limonatamız, Bora için hazırladığımız su şişelerimiz, peçetelerimiz, misafirlerimize sunacağımız sabunlar, Bora için dileklerin yazılıp asıldığı dilek ağacımız ve konseptimizle uyumlu dekoratif bir kaç objeyi yerleştirdik. Bir gece önce hummalı bir çalışma ile hazırlanan fotoğraf çerçevesinden de bahsetmeden olmaz. Sanırım bu bahaneyle herkesle fotoğraf çektirme şansımız oldu. Ve tabi temamızla uyumlu doğum günü pastamız da yemekler bittikten sonra ikram masamızda yerini aldi. Arkadaşlarımızın da yardımıyla bahçe gerçekten süslemeler sonrası çok güzel gözüküyordu. Asrın Bora, benim akıllı oğlum da partisi başlamadan hemen önce öğlen uykusundan uyandığı için parti boyunca hep neşeliydi. 
Bence dostlar ve akrabalarla geçirdiğimiz çok güzel bir gün oldu. İnşallah Allah daha nicelerini görmeyi nasip eder.
Nice mutlu yaşlara güzel oğlum.

Asrın Bora yazılı sabunlarımız

Bahçeden kareler

Minik Kayıklarımız

Peçetelerimiz




















11 Eylül 2013 Çarşamba

Hoşgeldin sonbahar

Eylül ayı oldum olası bende hüzün uyandırır. Sonbaharın renklerini sevenlerden değilim ben, kış çocuğu olmama rağmen benim mevsimlerim ilkbahar ve yaz. Yaprakları sararak dökülmeye yüz tutmuş ağaçlar yalnızlığı çağrıştırır bana ve tabi önümüzdeki günlerde bizi bekleyen soğuk havaların habercisidir.Sevsek de sevmesek de dört mevsimi de yaşıyoruz işte... Bu yıl sonbaharı da kışı da sevmeye kararlıyım, her mevsim Bora'cığımla ayrı güzel olacak eminim...

Ağustos ayının burada paylaşamadığım son iki haftasında iki ayrı düğüne katıldık. İlki Çağın'ın üniversiteden arkadaşının düğünü, diğeri ise Çağın'ın kuzeninin Samsun'daki düğünü. Samsun'daki düğünde Çağın bulunamadığı için annem, Bora, ben ve kayınpederimle yollara düştük... Düğün bahanesiyle 3 günlük bir Samsun seyahati yaratılmış oldu...

Eylül ayında ise can dostum diyebileceğim canım arkadaşım Burcu ve eşi Savaş güzel kızları Ela'yı sağlıkla kucaklarına aldılar... Dünyalar tatlısı minik bir prenses... Allah sağlıklı uzun ömür verir inşallah...

Bora'cığıma gelince... O artık benim kankam oldu, her yere beraber gitmek istediğim hiç ayrılmak istemediğim bir arkadaşım... Biliyorum ki o benim her söylediğimi anlıyor... Mutlu olduğumu, mutsuz olduğumu... Onunla konuştuğumda bana verdiği tepkilerden bunu anlayabiliyorum... 

Artık bana sımsıkı sarılıp öpmeye çalışması, tanımadığı bir ortama girdiğimizde bana daha bir sıkı sarılması... Şu an beni inanılmaz mutlu eden hareketleri bunlar.. Gün geçtikçe bana olan sevgisini daha güzel ifade edebiliyor...Annelik her geçen gün güzelleşiyor benim için

Şimdiden doğum gününü nasıl kutlayabileceğimizle ilgili araştırma yapmaya başladım.... Miniğimin 1 yaşını devirmesine sadece 1,5 ay kaldı....






13 Ağustos 2013 Salı

Bora ile tatil Vol.?


Bora'yla kaçıncı tatilimiz tam sayamadım ama yaklaşık 10 gündür Bodrum'dayız. Ramazan bayramını biraz uzatmalı geçirdik. 1 Ağustos'ta Çağın, annem, Bora ve ben geldik, bizden 2 gün sonra da babam geldi. Hep birlikte guzel bir on gün geçirdik.
Annem, babam ve Bora sabah erkenden sahile indiler. Boylece hem Bora sabahtan deniz keyfi yapti hem bize yer tuttular hem de biz öğlene kadar uyuma şanşı yakaladık. Bakacak kişi sayısı arttığında tatil daha bir rahat oluyor bizim için. Bora denizi çok sevdi, Bodrum denizi soğuk olmasına rağmen denize girmek için çıldırıyor, girdiğinde de çıkmak istemiyor. Denizden gerek elleri gerekse ayaklarıyla yüzme hareketi yapıyo, herkes 'bıraksanız yüzecek' dese de tabiki buna cesaret edemedik.Bu arada plajın da bu seneki maskotu oldu kendisi. Biz kimseyi tanımasak da denize girmek için insanların onunden geçerken neredeyse her şemsiyenin altından 'Bora, Bora ' diye seslenmeler duyuyoruz. Bunda minik oğlumun herkese cömertce gülücük dağıtmasının büyük payı var tabiki. 
Bu arada Çağınla bir gün hemen yanımızdaki Camel Beach' gittik. Yoğun ısrarları sonucu onu kıramayıp flying bird isimli bir şeye bindik. Benim icin oldukça
heyecanli ve korkutucuydu. Aşağıdaki fotoğrafta gözlerimdeki korku da net bir şekilde okunuyor. 
Çağın ve babam işlerinin başına dönse de bizim tatilimiz bir süre daha devam ediyor...  
Tatilden bir kaç kare de aşağıda




26 Temmuz 2013 Cuma

Güzel bir yazı...

Anne Olmadan Önce 

Gece ne kadar geç yatacağım ya da sabah ne kadar geç kalkacağımı düşünmezdim. Dişlerimi fırçalar, saçlarımı uzun uzun tarayabilirdim... uykunun ne kadar keyifli olduğunu,hatta kesintisiz, düşüncesiz uyuyabilmenin kıymetini bilmezdim. 
Evimi her gün temizlerdim. Hatta süsler, püsler, küçük dekorasyon oyunları yapardım. 
Evimi dağıtacak şeylerin küçük oyuncaklar, yırtık kağıtlar olacağı aklıma bile gelmezdi... 
Saksılarımın zehirli olup olmadığını düşünmemiştim bile. Ya da banyoda duran el sabununun bir içecek gözüyle görülebileceğini...

Anne olmadan önce...

Üzerime bu kadar işeneceğini, kusulacağını ve daha da ilginci bundan rahatsız olmayacağımı bilemezdim. Gaz çıkartmanın eğlenceli tarafını göremezdim.

Anne olmadan önce...

Ağlayan bir bebeği aşısı yapılsın ya da test için kan alınacak diye böğüre böğüre kucağımda sıkabileceğimi bilmezdim. Ağlamaklı gözlere bakıp ağlayabileceğimi, minik bir tebessümden büyük mutluluklar yaşayabileceğimi düşünemezdim. 
Saatlerce uyuyan bir bebeği seyretmek için uyanık kalabileceğimi... 

Anne olmadan önce...

Kalbimin vücudumun dışında bir yerlerde olabileceğini... 
Aç bir bebeği doyurmanın insanın ruhunu nasıl doyurabildiğini.. 
Bir anne ile çocuğunun arasındaki bağın göbek bağından çok daha sağlam olduğunu... 
Bu kadar küçük bir bedenin bu kadar büyük bir huzur verebileceğini... 
Düşünemezdim.

Anne olmadan önce...

Bütün bir gece boyunca, hatta geceler boyunca her şeyin yolunda gidip gitmediğini kontrol etmek için 10 dakikada bir uyanacağıma... 
Kapılardan nefes sesi dinleyeceğime... 
Başkasının öksürüklerinin ciğerimi parçalayabileceğine... 
Bir insan öpücüğünün kesilen parmağımın acısını dindirebileceğine... 

İnanamazdım...

25 Temmuz 2013 Perşembe

Bora, ben, Çağın yine yollarda...

Yine Çağınla yollardayız... Artık bu bir rutin haline geldi, onunla zaman geçirmek için o nereye biz oraya... Biraz 
yorucu olsa da o da biz de her akşam beraber olmaktan mutluyuz... 
İstikamet İzmit... Asrın Bora'nın 9 aylık hayatında bu üçüncü gelişi... Hava değişimi özellikle gittiğimiz yer Ankara'nın kuru havasının tersine nemli bir havaya sahipse bizi etkiliyor. Saçlar kabarıyo, o ağır havada insanın yattıkça yatası geliyor. Biz bile etkilenmişken Bora'nin da etkilenmesi normal... 
Geceleri artık bizi çığlıklarıyla uyandırıyor, önceden ağlardı şimdiyse var gücüyle bağırıyor. E tabi evimizde değil de otel odasında olunca insan hiç bağırmasına izin veremiyor, hemen koşup yanına gidiyor...
 Şu Ferberin ağlatarak uyutma yöntemini hala denemeye içim elvermedi, doktorun söylediğine göre bir kez ve kesin karar vermek gerekiyormuş. Gerekirse 40 dakikaya ya da daha uzun sürelere kadar ağlamasına izin verilmeliymiş. Eğer 41. Dakikada kucağa alınırsa bebek 'kucağa alınmam için 40 dakika ağlamam gerek' diye düşünüp ertesi gun 40 dakika ağlarmış... Gerçekten bu yöntemi inanılıp kesin karar verildiğinde uygulanmasi gereken bir yöntem anlayacağınız... Bir gün karar verirsem maceralarımı burdan yazacağım...
Asrın Bora artık 9 aylık. Tam 9. Ayını doldurduğu gün bir de baktım yataktan bana dil çıkarıyor... Her ayini doldurduğu gün bize bir süpriz yapar oldu... İki gündür favori hareketi bu. Yeni birisini gördüğünde, bana şirinlik yapmak istediğinde dil dışarda... İşte minik dil ;)

  
Dün ise otelde kahvaltı ettirirken bana öpücük yolluyordu... Ben aynanın karşısında ona sıkça öpücük yollardim o da nihayet beni taklit edip öpücük yollamayi başardı... Her gün yeni bir süpriz çok çabuk büyümeye başladı...
Bu arada dün Bora'yla otelin spor salonuna indik. Ben koşu bandındayken o da arabasında ayaklarıyla bana eşlik etti. Aletlerin hareket etmesi de hoşuna gitti. Bundan sonra Bora ile spor yapılabileceğini de görmüş oldum. 
Bugün Ankara'ya dönüyoruz, Bora şu an öğle uykusunda ben de hızlı yazı yazmaya çalışıyorum ki oğlum uyanana kadar biraz dinlenebileyim...

6 Temmuz 2013 Cumartesi

İstikamet Manisa- Kuşadası

Blogumun artık seyahat ve Bora'yla olan anılarımdan oluşan bir bloga dönüştüğünün farkındayım, sanırım benim hayatım da artık bu ikisinden oluşmakta...

Çağın'ın Manisa ve Söke'deki işleri çoğaldıkça bu iki bölgeyi peş peşe koyup 4 günlük bir mini tatil yapmak kaçınılmaz oldu. Kıbrıs'tan pazar günü öğleden sonra döndüğümüzden o valizleri boşaltıp yeni valizleri ayarlamak benim için oldukça zor oldu, hele ki valizlerden biri Bora'nın olunca.

Pazartesi öğlen iki gibi yola çıktık, yaklaşık 5 saatlik yolculuğun ardından Manisa'daki otelimize geldiğimizde bir süpriz bizi bekliyordu, o otelde Çağın için rezervasyon yoktu. Gideceği firmadaki çalışan ayarlamayı unutmuştu ve otelde başka boş oda yoktu. Bizi başka bir otele yönlendirdiler, daha küçük olsa da yeni ve şirin bir oteldi. En güzeli de odasında hamam olmasıydı. Ertesi gün biz öğlene kadar otelde durup biraz da yakındaki AVM de vakit geçirip Çağın'ın işten gelmesini bekledik. Çağın geldikten sonra istikamet Kuşadası.

Burdaki otelimizin yeri çok güzel olsa da kendisi oldukça vasattı. Odamıza yerleştikten sonra yakınımızdaki bir balık lokantasında kalamar- karides ve ardından da çupramızı mideye indirdik. Bizim gibi Ankara'nın kuru havasına alışmış insanlar için nemli ve sıcak havalar işlenceye dönüşüyor. Boracık da o nemde hiç uyuyamadı, gece saat başı sırılsıklam uyanıyordu, ben de onu yatağındaki ıslak çarşafa koymaya kıyamayıp yanımıza alıyordum. Gecenin 3 ü gibi genelde ortamızda uyumaya başlayan oğlumuz kendi etrafında 180 derece tur atarak uyuduğundan (abartı yok, gerçekten) ben genelde ya yatağın köşesinde ya da ayak ucunda kendime yer arıyordum.

Gündüzleri bir gün kadınlar denizine gittik fakat inanılmaz kalabalık ve sıcak olduğundan orada durmayıp ilerdeki daha havadar ve sakin bir plaja geçtik. Ağaçlar altında güzel bir yer ayarlasak da deniz dalgalı olduğundan çok keyif alamadık. Akşam da kapanış bir başka balıkçı...
Ertesi gün tavsiyeler üzerine milli parkta denize girmeye karar verdim, arabayla 20-30 dakikalık bir yolculuk sonrası milli parktaydık. İlk koy kum ve sakin denize sahip olsa da kadınlar plajı kadar kalabalıktı, burada da bize rahat yok diyerek yaklaşık 5 km uzaklıktaki 2. koya, orayı da beğenmeyince 3. koya geçtik. Arabayı park yerinde bırakıp plajı kontrole gittikten sonra arabadan tam Bora' yı alacakken bir de ne göreyim kedi köpek gibi yaban domuzları büyüklü küçüklü dolaşıyor etrafta. Gitmeden önce domuzlara rastlanacağımı okusam da yalnız olduğumdan ve yanımda bir de Bora olduğundan oldukça panikledim. Yanımda yürümekte olan yaşlı amcadan bize plaja kadar refakat etmesini rica ettim, o da sağolsun kırmadı, bana burada kuzu gibi domuzların gezdiğini ve korkmamam gerektiğini söylese de içim rahat edemedi. Kendimize bir şemsiye ve şezlong ayarladıktan sonra gözüm etrafta domuzlar oğluma bir şey yapar mı diye tedirgin bir şekilde deniz ve gölgenin tadını çıkartmaya çalıştım. Milli park Kuşadası'nın tam en ucundaki çıkıntıda yer aldığından olsa gerek aksi gibi Vodafone da çekmiyordu. Burada domuzlara yem olsak kimsenin ruhu duymayacak diye içimden geçirsem de yine de Bora' yı denize sokup domuzları düşünmemeye çalışıp güzel bir gün geçirmeye çalıştım. 1-2 saat sonra Çağın da yanımıza geldi o da domuzları görünce şok oldu;) o gelince Bora'yı ona bırakıp ben biraz denizin tadını çıkarttım. Sanırım yaklaşık 20 yıldır her yaz Bodrum'a gittiğimden, gittiğim hiç bir tatil beldesinde Bodrum'daki tadı alamıyorum. Ne havası ne de denizi yönüden. Bir kez daha Bodrum'un değerini anlayıp tatilimizin sonuna geliyorduk. 

Ertesi gün Çağın ancak 5 gibi yanımızda olacağından Ankara'ya dönüş yolu hem bizim için hem de Bora için yorucu olur düşüncesiyle Afyon'da bir otel ayarladık. İyi ki de öyle yapmışız çünkü yaklaşık 5 saat süren bu yol bile Bora için yeterince yorucuydu. Afyon'da kaldığımız otelimiz oldukça güzeldi sabah güzel bir kahvaltının ardından biraz havuz keyfi yapıp Ankara için dönüş yoluna geçtik. Geldiğimizde üçümüz de evimizi çok özlediğimizi anladık. Ne kadar keyifli olursa olsun hiç bir yer insanın evi gibi olmuyor. Bora için de bu kural geçerli bence...

Bir süre Ankara'dayız.... Yeni anılarla görüşmek üzere....

Asrın Bora odamızdaki hamamın kurnasında:)


Yatakta bana yer kalmamış :)


Asrın Bora yine yollarda :)

28 Haziran 2013 Cuma

Kıbrıs kaçamağı

Geçen hafta sonu yani 21 haziranda aylar önceside planladığımız Kıbrıs tatilimizdeydik. Çağının isteği üzerine sadece kumar odaklı planlamıştık bu tatili... Kocamın içinde bir kumarbaz var evet.. Bahis olsun, poker olsun seviyor riske girmeyi... Benim içinse kumar oynamak ana amacımız olsa da içten içe yeni bir yer görmek heyecan vericiydi... Ee amaç kumar olunca Asrın Bora'yı götürmek olmazdı. İlk kez ondan ayrı üç gün geçirecektik. Anneannesinde kalacağı için gözüm kesinlikle arkada kalmadı, hatta yeme içme konusunda benden daha titiz olduğu için döndüğümüzde Bora'yı daha topaç göreceğimize emindim... Sabah erken saatte Bora'yı anneme bırakıp havaalanına doğru yola koyulduk. Kahvaltımızı Maximum kartın loungeında yaptıktan sonra bir saat rötarlı da olsa Kıbrıs'a ulaştık... Otele transferimizi bir hata yapıp Türkiye'deki Havaş benzeri olduğunu düşündüğümüz Kıbhas' la yaptık. Malesef ülkemizdekilerin aksine orda adeta bir dolmuş gibi dura kalka, ağır ağır, Lefkoşa turu yaparak Girne limanına yaklaşık 1-1,5 saatte ulaştık. Limandaki Harbour kafede buzzz gibi biramızı ve kalamarlarımızı yedikten sonra taksiye atlayıp otelimize gittik. Beklentilerimizin aksine otelimiz 'Vuni Palace' deniz kenarında bir tatil köyüydü;) Amaç kumar olunca otel konusunda çok araştırma yapmayıp tur şirketinin bize önerdiği uygun fiyatlı oteli seçmiştik. Demekki bazen çok kurcalamayıp akışına bırakmak lazım... Odamız hazır olmadığından otelin içindeki Casino'ya uğramayı önerdiğimde Çağın tabiki beni geri çevirmedi.. Benim için oldukça heyecanlıydı, girişte kayıt yapıp bir kart çıkartıyorlar makinelerde oynamak için o karta para yüklemen gerekiyor. Masalarda rulet, poker, black jack oynayacaksan masada para verip çip alınıyor.. Kapıda bekleyen iri kıyım korumaları geçtikten sonra heyecan dolu Casino maceraları başlamıştı. Şöyle bir turladıktan sonra rulet masası dikkatimi çekti, en düşük bahis de 1$ olunca 'oynasak mı' dedim... Koyduk yüz doları aldık 100 tane çipi... O çipleri sayılara dağıtmak, gelenlere canlı canlı bakmak oldukça heyecan vericiydi... Yavaş yavaş eriyen çiplerime üzülürken bir anda tutturduğum sayıyla kara geçtim... Sonra da 25 dolarlık karı ayırıp kalanla oynadım.... O 25 dolarlık kara o kadr sevindim ki sanki binlerce lira kazanmıştım.. Gündüzki rulet seansı sonrası odamıza yerleşip denize indik.. Deniz adeta bi göl gibi dümdüzdü, sıcaklığı da gayet yerindeydi, deniz sonrası gölgede biraz kestirdikten sonra odamıza geçip yemek için hazırlık başladı. Yemeği Bella Pais yani beylerbeyi ismindeki bir dağ köyündeki Kybele restorantta yedik. Manzarası mükemmel, güneşin batışını izlemek çok keyifliydi... Sonrasında önce Cratos otelin Casinosuna, oradaki en az oynanacak tutarlar bizi aştığından otelimizin Casinosuna geri döndük. Malesef akşam bizim otelde de minimum bahis tutarı 5 dolara çıkmıştı. Bu durumda benim gibi acemi ve cimri bir kumarbaza oynayacak masa yoktu. Çağın black jack masasında heyecan dolu dakikalar yaşadı. Sonrasında saçma bir hareketle rulet masasıda 100 dolarlık oyun oynadık... Bu gece malesef zararla kapandı. Zaten kumarda para kazanılabileceğine inananlardan değilim, kazansan da yarınki oyunda onu fazlasıyla kaybedersin. Dozunu tutturabildiğin sürece adrenalin dolu bir eğlence olabilir ama nice yuvanın da bu şekilde yıkıldığını unutmamak getkir. Gerçekten de o gece Casino'da dönen paraları gördükçe benim gözüm korktu. Poker masalarında 50 dolarlık çiplerden dağlar yapmış amcalar, 10 dakikada binlerce dolar kaybedenler... Bir sonraki akşam makinelerde rulet oynarken Çağın'ın yanındaki teyzenin 'dün gece benim koca 36000 dolar kaybetti, bugün de zararı kapatacak diye yine burdayız' demesi olayı özetliyor sanırım...
İkinci yani son gecemizde önceliki geceden dilimiz yandığı için masalarda değil de 50 kuruşluk bahislerin yapıldığı makinelerde oynamayı keşfettim. Burada 50 tl ile ben saatlerce oyalanabilirim. Ufak ufak kaybedilip kazanıldığı için saatlerce oynananiliyor, tabi hırs yapılmadıkça. O gece Casinoda 4000 $ için çekiliş vardı, oynadığın kartları resepsiyona götürdüğünde oynama sıklığın ve yüklediğin paraya göre sana farklı sayıda çekiliş kuponu veriliyor. Çağın bizim karları götürdüğünde 4-5 tane kupon çıkınca sevinerek geldi, yarım saat sonra makinelerde oynarken yanımdaki amcanın kartına verilen 40-50 tane kuponu görünce az önceki sevincimize gülsek mi ağlasak mı bilemedik... Çekiliş tabiki bize çıkmadı...4000 dolar kazanma ihtimali başka bir Kıbrıs tatiline kaldı.
Bu arada Kıbrıs'ta alkollü içecek acayip ucuz. Örneğin burda 51 tl 'ye satılan rakı orda 18 tl. Bunu fırsat bilip stok yapmayı ihmal etmedik..
Pazar günü de öğleden sonra evimize ulaştık... Günün süprizini bize Bora yaptı... Artık 'Ba Ba ' diyordu... Evet bu onun kurduğu ilk kelimeydi ve duymak da çok heyecan vericiydi...

24 Haziran 2013 Pazartesi

SuSesi....

25 Mayısta ailecek ilk kez tatile gittik... Tercihimizi aylar öncesinde Belek'teki Susesi otelden yana kullandık... Bu oteli seçmemizdeki en önemli kriter tabiki çocuk dostu bir otel olmasıydı... Asrın Bora'yı da götürme kararımızı duyan çoğu kişi " tatilden hiç bir şey anlamazsınız, başbaşa gidin" şeklinde yorum yapsa da bizim miniğimizi bırakıp gitmek gibi bir düşüncemiz olmadı... Gerçi son aylarda uyku düzeni tamamen bozulduğunda birbirimize acaba diye bakıyorduk ama ikimizin de onsuz gitmeye içi elvermedi.. Tatil öncesinde Asrın Bora'nın ihtiyaçları için yaptığım alışveriş de oldukça zevkliydi. Little swimmers mayo bez, güneş kremi, şapka, parmak arası terlik, ince tshirtler, miniş şortlar alışveriş listemizin demir başlarıydı...
İtinayla hazırlanan üç kişilik valizlerin koca bagaja zar zor sığdırılmasıyla sabahın erken saatlerinde başladı yolculuğumuz... Yolda zaten çok sıkıntı yaratmıyor kuzucuk, yine de Toroslardan keskin virajlarla geçerken bizim gibi haliyle o da huzursuzlandı... Altı saat süren yolculuğumuzdan sonra otelimize vardık.. İsminden de anlaşılacağı üzere otelin her yerinde sular var minik bir Venedik misali;) ve tabi her yerde susesi... Bora'nın en sevdiği, duyduğunda onu en çok sakinleştiren ses doğduğundan beri susesi olmuştur... Tatilimizin huzur dolu geçeceğini Bora' nın her yerdeki suyu, çam ağaçlarını, çimenleri gördüğünde yüzünde oluşan şaşkınlıkla karışık gülümsemeyi görünce anlamak zor olmadı...
Otelimiz beklentilerimizin çok üzerindeydi, tüm gün çam ağalarının gölgesinde çimler üzerinde yattık, oyunlar oynadık. denizden korksa da havuzdan çıkmak istemedi.. Akşam animasyonları şaşkınlıkla izledi, sonrasında biz plaj, iskele partisindeyken arabasında bizi üzmeden mışıl mışıl uyudu... Geceler biraz sıkıntılı olsa da Çağınla nöbetleşe hallettiğimiz için çok yorulmadık...
İlk tatilimiz üçümüz için de oldukça keyifliydi...
Döndüğümüzde en zoru Asrın Bora'yı Ankara'da evde tutmak oldu....

Asrın Bora keyifli:)



Tombul sosisler


Her şeyi yerim


Havuz keyfiii


Denize çok alışamadı...

4 Haziran 2013 Salı

........

Asriın Bora ile ilk tatilimizden 5-6 gün önce döndük... Tatildeyken hevesle çekip burda paylasmak istedigğim bir sürü fotoğraf ve anı olsa da bu aralar ülkemizde olan olaylardan ötürü içimden paylaşmak gelmiyor açıkcası... Daha güzel günlerde buluşmak dileğiyle...

24 Mayıs 2013 Cuma

Öğrencilik hayatıma veda...

Salı günü yani 21 Mayısta doktora tezimi verdim... Biraz uzun süren doktora hayatımın gerek bilimsel, gerek cerrahi pratik gerekse hayatı öğrenmem konusunda bana kattığı çok şey olduğunu söyleyebilirim...Şimdi doktoraya girdiğim günler ve ilk yıllardaki davranışlarım o zamanlar ne kadar saf ve çocukça düşündüğümün göstergesi... İnsan hata yapa yapa öğreniyor bazı şeyleri ve bir musubet bin nasihattan iyiymiş... Doktora hayatımın bana öğrettiği şeylerden biri de gerçek dostluğu görmek için çıkarların çatışmasının gerektiği...

Tez günüme gelecek olursam... Her ne kadar tezimde hiç heyecan yapmayacağımı söylesem de bu mümkün olmadı insan ister istemez geriliyor... Neyse ki her şey yolunda gitti.. Sınavım oldukça iyi geçti, jürideki hocaların hepsi çalışmamızı çok beğendi.. Levent hocanın tezin sonumda 'şimdiye kadar her açıdan gördüğüm en güzel tezdi' demesi beni çok onurlandırdı . Çünkü Levent hocadan bunları duymak gerçekten kolay değil ;)
O gün Asrın Bora da beni yalnız bırakmadı.. Kucaktan kucağa gezdi durdu... Bir sayfa da böylece kapanmış oldu... Bundan sonrası benim için henüz belirsiz olsa da umarım mesleki açıdan da güzel günler beni bekliyordur... İşte o günden bazı kareler






18 Mayıs 2013 Cumartesi

Yalnız geçen doğum günü....

Bugün Çağın'ın doğum günü ve o malesef iş için İstanbul'da.. Keşke yanımızda olsaydı... Orda doğum gününü yalnız başına, evinden ve oğlundan uzakta geçirmek zorunda :(
Ahh bu hayattt....

17 Mayıs 2013 Cuma

Dişimiz çıkıyoo....

Asrın Bora'nın pazartesi gününden beri dişsiz kretlerinden pirinç tanesi gibi dişleri gözükmeye başladı... Ha çıkarttı ha çıkartacak dedik ama o bu önemli olay için bence babasını bekledi... Çağın bu hafta işi dolayısıyla 5 gün yanımızda yoktu.. Ben de içten içe oğlunun ilk dişini çıkarttığında yanında olamayacağı için üzülüyordum; fakat Asrın Boracım benim sesimi duydu ve babasını bekledi...

Sapkın annelik psikolojisiyle bende 'oğlumun dişsiz günleri geride kalacak yani artık büyüdü mü? Onun bu en bebeklik anlarının tadını çıkartabildim mi? Yeterince fotoğraf çekebildim mi' gibi düşünceler oluşmaya başladıkça kendimden korkar oldum...

Bu arada 21 Mayıs Salı günü tezimi vericem... Umarım alnımın akıyla yıllardır emek verdiğim doktora hayatımın son günümdem çıkarım... Bu aralar ders çalışmam gerektiği için Asrına Borayla çok ilgilenemiyorum ama az kaldı...

3 Mayıs 2013 Cuma

İşe dönme vakti...

Oğlumla her anımızın beraber geçtiği ve onun her geçen gün biraz daha büyümesini izleme olanağı bulabildiğim günler malesef sona eriyor...
Geçen hafta yani 24 nisanda işe geri döndüm... İlk gün tahminimden de zor geldi. Onu anneme götürmek ve orda bana hiç birşeyden habersiz bana gülümserken bırakmak zorunda olmak... Neyseki anneme yakın olmak gibi bir şansım var, yoksa bu travmaya ek olarak onu yabancı birine bırakmak katlanılmaz olurdu...
İlk gün 'hayat daha kolay olmalı, ben para kazanmak uğruna oğlumdan ayrılmak zorunda olmamalıydım ' düşüncesi hakimdi... Onun her anına tanık olmalıydım., bana ihtiyacı olduğu her an yanında olmalıydım...
İşe başlayalı 1 hafta oldu hala işe gitmeden onu yatağıma alıp kokusunu içime çekmeden evden çıkamıyorum... Annelik böyle bir duyguymuş, evlat sevgisi de gerçekten tüm sevgilerin üzerindeymiş...

11 Nisan 2013 Perşembe

Minik erkeğimle yürüyüş...

Havaların ısınmasıyla birlikte fırsat buldukça Bora'yla kendimizi dışarı atıyoruz... Sanırım bu da onda alışkanlık yaptığından hergün dışarı çıkmak istiyor... Bunu nasıl mı anlıyorum? Tabiki dışarı çıkmadığı günlerde Bora'da gördüğüm huzursuzluktan ;) ... Benimle yakın zamanlarda anne olan arkadaşlarıma baktığımd biz bu gezme işini abarttık mı diye endişelenmeden edemiyorum...Dışarı çıktığımızda Bora ' nın yüzündeki mutluluğu gördükçe bu endişelerim kuş olup uçuyooo ;))
Kış çocuklarının kaderi sanırım bu... 4-5 aylarını evde geçirmek zorundalar... Çoğu konuda olduğu gibi biz Bora'yı dışarı çıkarma konusunda da oldukça esnek davrandık... Başlarda Çağın bunu biraz yadırgasa da o da artık bize, gezgin eşi ve çocuğuna alıştı... Başına şapka takmak mart ayında aklımıza geldiğinden belki miniğimizi zaman zaman üşüttük ama bunun da onun bağışıklık sistemini geliştirmiş olduğunu düşünüyorum ;) Aslında biz daha çocuğumuz yokken tatilde yabancı turistlerin her ortama uyum sağlayan çocuklarını bir yandan da ailelerini kendilerine köle etmiş Türk çocukları gördüğümüzde 'biz de çocuğumuzu yabancılar gibi rahat yetiştirelim' şeklinde konuşurduk. Asrın Bora'nın katı gıdaya geçişinin ay - hafta hesabıyla değil de bizim yediklerimize canı ister gibi bakmasıyla başlanması, 'daha tat alma duyusu yok karıştır peynir, pekmez, yumurtayı ver' şeklindeki önerilere rağmen hepsini ayrı ayrı verişimiz gibi örneklerle desanırım doğru yoldayız...
Gezmeye olan düşkünlüğümüzle başlayan yazım nerlere doğru kaymış. Bora'yla sık sık dışarı çıksam da arabada ikimiz olduğunda ağlar veya huzursuzlanırsa trafikte stres yaşarım korkusuyla genelde yanımızda hep birisi olurdu. 2. Kez Bora'yla yalnız yaptığım araba seyahati de sorunsuz geçti. İstikametimiz Dikmen vadisiydi, tamam kabul ediyorum uzak bir mesafe değil ama yine de oğlum annesini hiç üzmedi. Bu da beni daha da cesaretlendiriyor, bu cesaretle şehirler arası yol yaptığım yazıları ilerde okursanız şaşırmayın;) Vadide 1km'lik yürüyüşümüz boyunca hava güzeldi. Yani ne bunaltacak kadar sıcak ne de üşütecek kadar soğuktu. Bora etrafa merakla baka baka gezdi, çevredeki fıskiyeler oldukça ilgisini çekti. ( doğduğundan beri su sesinin Bora'nın üzerinde sakinleştirici bir etkisi oldu hep)
 Yaklaşık bir saat kadar dolaştıktan sonra arabamıza atlayıp eve döndüğümüzde Bora'nın sanki 1 km koşmuş gibi pestili çıkmıştı... Şu anda da yatağında mışıl mışıl uyuyor... Sanırım ben de yeşil çay ve muffinlerimle ufak bir keyif kaçamağını hakettim...





10 Nisan 2013 Çarşamba

Güzel bir haftasonunun ardından...

Çalışmıyor bile olsa hafta sonlarının yaklaşması insanı heyecanlandırıyor.. Belki Çağın'ın yanımızda olacak olmasındandır bilmem hafta sonlarını iple çekiyorum... Bu hafta sonunu da aynı heyecanla beklememe rağmen Çağın'ın arkadaşlarıyla beraber yarattıkları internet sitesi fikri için bir yarışmaya katıldıklarından dolayı hafta sonumu yalnız planlamam gerekti... Cumartesi günü selocum Bora'yla bizi evden alıp ODTÜ'deki çatıya götürdü... Güneşli, ılık havanın tadını ağaçlar altında bir şeyler atıştırarak çıkarttık. Bora için de zaten açık havada zaman geçirmesi mutlu olması için yeterliydi.. Keyifli sohbetlerin eşlik ettiği 2-3 saatin ardından evimize geldik... Akşam da abim ve babamla dışarıda yemek yedik.

Pazar sabahi YDS sınavınin ardindan yine babam ve abimle Gölbaşı'ndaki Beykoz'a gittik... Bu restoranı ailecek çokseviyoruz... Zaten mangal denildiğinde bizim icin akan sula duruyor... Orda da mangal ateşinde pişen yumuşacık etlerimizi yedikten sonra Bora ile göl kenarının tadını çıkardık...


Hafta sonları güzel, havalar ısındıkça daha da güzel... Bora hayatımıza girdikten sonra hayatın her anı daha güzel...




Minik Prensim....


Dedesinin motorunda


Selma teyzesiyle ODTÜ keyfi...


Dayısının kucağında

4 Nisan 2013 Perşembe

Babamızı yalnız bırakmadık ;)

Evet şuan İzmit'te otelimizin yatağında Asrın Bora'yla keyif yapıyoruz.. Çağın dün Manisa'dan geldi bugün de sabaha karşı arabayla yola çıkıp sabah da İzmit'te çalıştığı fabrikada olması gerekiyordu. Benim de onun sabahın o vaktinde tek başına araba kullanarak gitmesine için el vermedi veee biz de gelmeye karar verdik.. Aslında iyi de olmuş çünkü yolda Çağın'ın baya uykusu geldiği için ben direksiyonu devraldım oda arkada uyudu.. Asrın Bora'nın zaten uyku saati olduğundan biraz karnını doyurduktan sonra uyumaya devam etti. Oğlumla seyahat oldukça rahat. Karnı tok altı kuru oldukça bize pek sorun çıkartmıyor... Hava burda şimdilik bulutlu ama güneş aralardan göz kırpıyo, Bora öğlen uykusundan uyanınca biraz şehir turu yapmayı planlıyorum..
Şimdilik İzmit'ten sevgiler...



1 Nisan 2013 Pazartesi

Hoşgeldin Bahar...

Bugün 1 Nisan... Bahar geldi, güneş açtı, tatil planları yapıldı, keyifler yerine geldi... Bu sene yurt dışına gidip Bora'yı uzun süre yalnız bırakmak içimize sinmediğinden yurt içinde Bora'yla ye, iç yat tatili yapmaya karar verdik... Turların erken rezervasyon fırsatlarından yararlanıp rezervasyonumuzu yaptık.. Mayız sonunda 1 hafta Belek'teyiz... Yani önümde bu göbeğin erimesi için tam 2 ayım var... Ne kadar az kilo alınırsa alınsın malesef vücuttahamilellik sonrası deformasyonlar kaçınılmaz.. Azimle bu iki ayda göbek eritme egzersizleri yapmaya sözverdim kendime....


Bu arada dün akşam evimize döndük, sanırım Bora da ben de evimizi özlemişiz... Gittiğimiz yer ne kadar güzel olsa da ben eve döndüğümde hep bu duyguyu hissediyorum :)




İkiniz de iyi ki varsınız...


Bugün pazartesi olsa da biz pazar gibi geçirdik. Çağının işi olmadığında ofise bir saat uğraması yetiyor. Biz de havanın güzelliğinden istifade Bora'nın kahvaltısının ardından Çağınla ODTÜ'ye gittik. Biz Bora'yla Çatı'da kahvaltı ettik o da ofisteki işlerini halletti.. Bora açık havayı çok sevdi. Hafta içi olduğundan dolayı kampüs oldukça kalabalıktı, Bora'nın sıkılmaması için bu kadar insanın çevresinde olması yeterli oldu... Çağın'ın işi bittiğinde çarşıda buluşup balık ekmek yedik... Ailecek geçirdiğimiz çoook keyifli bir gündü... Hayatımdaki iki erkeği de birbirinden çok seviyorum, iyi ki varlar... Hava güzel olsun, keyfimiz yerinde, neşemiz bol olsun ben de burdan tebessümle geçirdiğimiz mutlu anları  paylaşayım...

29 Mart 2013 Cuma

Samsun´daki tatilimizin sonuna yaklaşırken

Nerdeyse 1 haftadır Asrın Bora'yla Samsunda'yız. Çağın pazar günü Ankara'ya döndü, ben de bir hafta nasıl geçti anlamadım. Hava şansımıza hep kapalı ve yağmurluydu. Haliyle benim Asrın Bora'yı arabasına koyup deniz kenarında dolaştırma planlarım hayal oldu,başka zamana kaldı.
 Bora doğduktan sonra öğrendiğim bir deyiş olan 'adıyla yaşasın' sözü gibi gercekten Boracık gittiği yerlere yağmur getirir oldu... 10 gün önce gittiğimiz Bursa seyahatinde de hava hep yağmurluydu.
Oğlum kalabalığı seven bir bebek olduğundan burda keyfine diyecek yok, onu burda görmek isteyen çok sürekli değişik insanlar görüyor,her gelen de Bora'yı hoplattigi icin yüzü hep gülüyor....

Burda yaş olarak kendine yakın bebek ve çocuklarla da karşılaşması görülmeye değerdi... sanki birbirlerini anlar gibi bakışıp sesler çıkarıyorlar. Burdaki hareketli bir hafta sonrasi Ankara'ya döndüğümüzde benden de bu kadar enerjik olmamı beklerse yandim..
Yarın Çağın gelecek pazar günü de Ankara'ya döneriz diye planladık...

Keşke hayat heep böyle olsa gezsek dolaşsak...
Ankara'da görüşmek üzere...











27 Mart 2013 Çarşamba

miniğimin büyümesini izlemek

Bir anne olarak en büyük mutluluk çocuğunun büyümesini izleyebilmektir bence.... Şu anda çalışmıyor olmama zaman zaman kafamı taksam da aslında biliyorum ki bu bir çok annenin yerimde olmaya özeneceği bir durum... evet ben tam 6 ay boyunca bebeğimle hep beraber olabilme imkanina sahip oldum... 1 yıldır fakülteden kadro gelmesi için bekliyorum... zaman gectikce de tabiki umutsuzluğa kapılıp üzülüyorum... Asliında bu durum için üzülmeyip bunu bir şans olarak düşünmeyi son bir ayda başardım. Bir ay sonra işe kadrosuz olarak geri dönme mecburiyeti malesef canimi sıkıyor,hele de Asrın Bora'jdan uzaklaşma, onun günün büyük kısmini bir bakıcıyla geçirecek olmasi beni gercekten uzuyor....

Şu an işe başladığımda en çok sabahları onunla yatak keyfi yaptığımız anları özleyecek gibiyim... Doğduğu ilk günler zaman o kadar ağır ve sancili geçiyordu ki Asrın Bora'nın 3-4 aylık olması hayal gibiydi ve bu günlere hizlica gelebilmek için can atıyorduk....Şimdi ise zaman dursun oğlumla geçirdiğim anlar hiç bitmesin istiyorum.... Keşke onun büyümesinin her anına tanıklık edebilsem..

 İşte daha 5 ayda bu kadar bağlandım oğluma.... Bize olan sevgisini daha da belli edebilecegi ve konusabildigi günler geldiginde ise ona olan bağliliğimdan korkar oldum :) belki de bu yuzden calisan annelerin izin sureleri uzun tutulmuyor yoksa benim gibi cocuklarina bagimli hale gelebiliyorlar....

Samsundaki tatilimiz devam ederken burdaki anilarimizi paylasmak.icin basladigim yazim ogluma olan sevgimi anlatan yaziya donusmus farketmeden.... samsun tatilimi anlatmak baska bir yaziya kaldi desenize....

23 Mart 2013 Cumartesi

Samsun yollarında...

Uzun zamandır planladığımız Samsun tatili için nihayet yollardayız... Haftalardır yaşanan bahar havası şansımıza kışa döndü. Ankara'da bizi uğurlar sandığımız kar Sungurlu'ya gelmemize rağmen halen bizimle.. Boracık da koltuğunda uyumaya devam ediyor...
Pazartesi gününden sonra havanın açmasını bekliyorum.. Bir değişiklik olmazsa bir hafta Samsun'da kalmayı planlıyoruz...
Çağın'ın teyzeleri dört gözle bizi bekliyor... Boracık için köy yumurtaları alınmış, özel çorba tarifleri alınmış... Hem onlar heö de bizim için değişiklik olacak diye düşünüyorum. Boracık da babasının memleketini görmüş olacak daha 5 aylıkken..
Bu arada minik oğlum büyüdü bugün taö 5 aylık oldu... Allah uzun ömürler verir de daha nice yaş günlerini kutlarız inşallah
Şimdilik copilotluğa dönüyorum.. Yaklaşık2 saatlik yolumuz kaldı...
Görüşmek üzere..







20 Mart 2013 Çarşamba

Mevlüt



 Boracığın mevlitinü de 23 şubatta yaptık. Oldukça kalabalık olmasına rağmen çok güzel geçti. Canım arkadaşlarım serviste çok yardımcı oldular.. Boracık papyonlu kıyafetiyle oldukça yakışıklıydı ve çok usluydu. Evimizde yaklaşık 50 kişi olmasına rağmen Bora hiç bunalmadı dua boyunca da kucaktan kucağa gezdi durdu..





Yakışıklı oğlum





3 kuşak




Büyük teyzeler ve Anneanney


Misafirlerimiz için hazırlanan lokumluklarımız