26 Temmuz 2013 Cuma

Güzel bir yazı...

Anne Olmadan Önce 

Gece ne kadar geç yatacağım ya da sabah ne kadar geç kalkacağımı düşünmezdim. Dişlerimi fırçalar, saçlarımı uzun uzun tarayabilirdim... uykunun ne kadar keyifli olduğunu,hatta kesintisiz, düşüncesiz uyuyabilmenin kıymetini bilmezdim. 
Evimi her gün temizlerdim. Hatta süsler, püsler, küçük dekorasyon oyunları yapardım. 
Evimi dağıtacak şeylerin küçük oyuncaklar, yırtık kağıtlar olacağı aklıma bile gelmezdi... 
Saksılarımın zehirli olup olmadığını düşünmemiştim bile. Ya da banyoda duran el sabununun bir içecek gözüyle görülebileceğini...

Anne olmadan önce...

Üzerime bu kadar işeneceğini, kusulacağını ve daha da ilginci bundan rahatsız olmayacağımı bilemezdim. Gaz çıkartmanın eğlenceli tarafını göremezdim.

Anne olmadan önce...

Ağlayan bir bebeği aşısı yapılsın ya da test için kan alınacak diye böğüre böğüre kucağımda sıkabileceğimi bilmezdim. Ağlamaklı gözlere bakıp ağlayabileceğimi, minik bir tebessümden büyük mutluluklar yaşayabileceğimi düşünemezdim. 
Saatlerce uyuyan bir bebeği seyretmek için uyanık kalabileceğimi... 

Anne olmadan önce...

Kalbimin vücudumun dışında bir yerlerde olabileceğini... 
Aç bir bebeği doyurmanın insanın ruhunu nasıl doyurabildiğini.. 
Bir anne ile çocuğunun arasındaki bağın göbek bağından çok daha sağlam olduğunu... 
Bu kadar küçük bir bedenin bu kadar büyük bir huzur verebileceğini... 
Düşünemezdim.

Anne olmadan önce...

Bütün bir gece boyunca, hatta geceler boyunca her şeyin yolunda gidip gitmediğini kontrol etmek için 10 dakikada bir uyanacağıma... 
Kapılardan nefes sesi dinleyeceğime... 
Başkasının öksürüklerinin ciğerimi parçalayabileceğine... 
Bir insan öpücüğünün kesilen parmağımın acısını dindirebileceğine... 

İnanamazdım...

25 Temmuz 2013 Perşembe

Bora, ben, Çağın yine yollarda...

Yine Çağınla yollardayız... Artık bu bir rutin haline geldi, onunla zaman geçirmek için o nereye biz oraya... Biraz 
yorucu olsa da o da biz de her akşam beraber olmaktan mutluyuz... 
İstikamet İzmit... Asrın Bora'nın 9 aylık hayatında bu üçüncü gelişi... Hava değişimi özellikle gittiğimiz yer Ankara'nın kuru havasının tersine nemli bir havaya sahipse bizi etkiliyor. Saçlar kabarıyo, o ağır havada insanın yattıkça yatası geliyor. Biz bile etkilenmişken Bora'nin da etkilenmesi normal... 
Geceleri artık bizi çığlıklarıyla uyandırıyor, önceden ağlardı şimdiyse var gücüyle bağırıyor. E tabi evimizde değil de otel odasında olunca insan hiç bağırmasına izin veremiyor, hemen koşup yanına gidiyor...
 Şu Ferberin ağlatarak uyutma yöntemini hala denemeye içim elvermedi, doktorun söylediğine göre bir kez ve kesin karar vermek gerekiyormuş. Gerekirse 40 dakikaya ya da daha uzun sürelere kadar ağlamasına izin verilmeliymiş. Eğer 41. Dakikada kucağa alınırsa bebek 'kucağa alınmam için 40 dakika ağlamam gerek' diye düşünüp ertesi gun 40 dakika ağlarmış... Gerçekten bu yöntemi inanılıp kesin karar verildiğinde uygulanmasi gereken bir yöntem anlayacağınız... Bir gün karar verirsem maceralarımı burdan yazacağım...
Asrın Bora artık 9 aylık. Tam 9. Ayını doldurduğu gün bir de baktım yataktan bana dil çıkarıyor... Her ayini doldurduğu gün bize bir süpriz yapar oldu... İki gündür favori hareketi bu. Yeni birisini gördüğünde, bana şirinlik yapmak istediğinde dil dışarda... İşte minik dil ;)

  
Dün ise otelde kahvaltı ettirirken bana öpücük yolluyordu... Ben aynanın karşısında ona sıkça öpücük yollardim o da nihayet beni taklit edip öpücük yollamayi başardı... Her gün yeni bir süpriz çok çabuk büyümeye başladı...
Bu arada dün Bora'yla otelin spor salonuna indik. Ben koşu bandındayken o da arabasında ayaklarıyla bana eşlik etti. Aletlerin hareket etmesi de hoşuna gitti. Bundan sonra Bora ile spor yapılabileceğini de görmüş oldum. 
Bugün Ankara'ya dönüyoruz, Bora şu an öğle uykusunda ben de hızlı yazı yazmaya çalışıyorum ki oğlum uyanana kadar biraz dinlenebileyim...

6 Temmuz 2013 Cumartesi

İstikamet Manisa- Kuşadası

Blogumun artık seyahat ve Bora'yla olan anılarımdan oluşan bir bloga dönüştüğünün farkındayım, sanırım benim hayatım da artık bu ikisinden oluşmakta...

Çağın'ın Manisa ve Söke'deki işleri çoğaldıkça bu iki bölgeyi peş peşe koyup 4 günlük bir mini tatil yapmak kaçınılmaz oldu. Kıbrıs'tan pazar günü öğleden sonra döndüğümüzden o valizleri boşaltıp yeni valizleri ayarlamak benim için oldukça zor oldu, hele ki valizlerden biri Bora'nın olunca.

Pazartesi öğlen iki gibi yola çıktık, yaklaşık 5 saatlik yolculuğun ardından Manisa'daki otelimize geldiğimizde bir süpriz bizi bekliyordu, o otelde Çağın için rezervasyon yoktu. Gideceği firmadaki çalışan ayarlamayı unutmuştu ve otelde başka boş oda yoktu. Bizi başka bir otele yönlendirdiler, daha küçük olsa da yeni ve şirin bir oteldi. En güzeli de odasında hamam olmasıydı. Ertesi gün biz öğlene kadar otelde durup biraz da yakındaki AVM de vakit geçirip Çağın'ın işten gelmesini bekledik. Çağın geldikten sonra istikamet Kuşadası.

Burdaki otelimizin yeri çok güzel olsa da kendisi oldukça vasattı. Odamıza yerleştikten sonra yakınımızdaki bir balık lokantasında kalamar- karides ve ardından da çupramızı mideye indirdik. Bizim gibi Ankara'nın kuru havasına alışmış insanlar için nemli ve sıcak havalar işlenceye dönüşüyor. Boracık da o nemde hiç uyuyamadı, gece saat başı sırılsıklam uyanıyordu, ben de onu yatağındaki ıslak çarşafa koymaya kıyamayıp yanımıza alıyordum. Gecenin 3 ü gibi genelde ortamızda uyumaya başlayan oğlumuz kendi etrafında 180 derece tur atarak uyuduğundan (abartı yok, gerçekten) ben genelde ya yatağın köşesinde ya da ayak ucunda kendime yer arıyordum.

Gündüzleri bir gün kadınlar denizine gittik fakat inanılmaz kalabalık ve sıcak olduğundan orada durmayıp ilerdeki daha havadar ve sakin bir plaja geçtik. Ağaçlar altında güzel bir yer ayarlasak da deniz dalgalı olduğundan çok keyif alamadık. Akşam da kapanış bir başka balıkçı...
Ertesi gün tavsiyeler üzerine milli parkta denize girmeye karar verdim, arabayla 20-30 dakikalık bir yolculuk sonrası milli parktaydık. İlk koy kum ve sakin denize sahip olsa da kadınlar plajı kadar kalabalıktı, burada da bize rahat yok diyerek yaklaşık 5 km uzaklıktaki 2. koya, orayı da beğenmeyince 3. koya geçtik. Arabayı park yerinde bırakıp plajı kontrole gittikten sonra arabadan tam Bora' yı alacakken bir de ne göreyim kedi köpek gibi yaban domuzları büyüklü küçüklü dolaşıyor etrafta. Gitmeden önce domuzlara rastlanacağımı okusam da yalnız olduğumdan ve yanımda bir de Bora olduğundan oldukça panikledim. Yanımda yürümekte olan yaşlı amcadan bize plaja kadar refakat etmesini rica ettim, o da sağolsun kırmadı, bana burada kuzu gibi domuzların gezdiğini ve korkmamam gerektiğini söylese de içim rahat edemedi. Kendimize bir şemsiye ve şezlong ayarladıktan sonra gözüm etrafta domuzlar oğluma bir şey yapar mı diye tedirgin bir şekilde deniz ve gölgenin tadını çıkartmaya çalıştım. Milli park Kuşadası'nın tam en ucundaki çıkıntıda yer aldığından olsa gerek aksi gibi Vodafone da çekmiyordu. Burada domuzlara yem olsak kimsenin ruhu duymayacak diye içimden geçirsem de yine de Bora' yı denize sokup domuzları düşünmemeye çalışıp güzel bir gün geçirmeye çalıştım. 1-2 saat sonra Çağın da yanımıza geldi o da domuzları görünce şok oldu;) o gelince Bora'yı ona bırakıp ben biraz denizin tadını çıkarttım. Sanırım yaklaşık 20 yıldır her yaz Bodrum'a gittiğimden, gittiğim hiç bir tatil beldesinde Bodrum'daki tadı alamıyorum. Ne havası ne de denizi yönüden. Bir kez daha Bodrum'un değerini anlayıp tatilimizin sonuna geliyorduk. 

Ertesi gün Çağın ancak 5 gibi yanımızda olacağından Ankara'ya dönüş yolu hem bizim için hem de Bora için yorucu olur düşüncesiyle Afyon'da bir otel ayarladık. İyi ki de öyle yapmışız çünkü yaklaşık 5 saat süren bu yol bile Bora için yeterince yorucuydu. Afyon'da kaldığımız otelimiz oldukça güzeldi sabah güzel bir kahvaltının ardından biraz havuz keyfi yapıp Ankara için dönüş yoluna geçtik. Geldiğimizde üçümüz de evimizi çok özlediğimizi anladık. Ne kadar keyifli olursa olsun hiç bir yer insanın evi gibi olmuyor. Bora için de bu kural geçerli bence...

Bir süre Ankara'dayız.... Yeni anılarla görüşmek üzere....

Asrın Bora odamızdaki hamamın kurnasında:)


Yatakta bana yer kalmamış :)


Asrın Bora yine yollarda :)